İngiliz burjuvazisinin Akdeniz havası solumak için sık sık ziyaret ettiği, Rus aristokrasisinin görkemli saraylar yapmak için birbiriyle yarıştığı, Amerikan yazarların kült eserlerini oluştururken ilham aldığı, Picasso ve Matisse’in eşsiz güzelliğini resmettiği, fotoğrafçıların manzarasını ölümsüzleştirmek için dünyanın diğer ucundan geldiği Fransız Rivierası;
Cote D’Azur…
Peki Cote D’Azur, neden üçyüz yılı aşkın süredir dünya sosyetesinin gözdesi?
Minik mandalina ve portakal ağaçlarının süslediği bahçeleri, tertemiz sokakları ve Akdeniz kıyılarına konuşlanmış bakımlı tarihi binalarıyla tüm dünyayı kendisine hayran bırakan bu coğrafyanın öyküsüne gelin birlikte bakalım…
Saint Tropez’den Menton’a dek uzanan kıyı şeridi, her yıl müdavimlerinin akınına uğruyor. Cannes, Nice ve Monaco, bölgenin sembol kentlerinden. Marakeş, İstanbul, Frankfurt, Kopenhag, Tel Aviv, New York, Moskova… Dünyanın dört bir yanından Cote D’Azur’a gelen yolcular, Nice Cote D’Azur Havalimanı’na iniyorlar.
20. yüzyılın en büyük ressamlarından Matisse, Cote D’Azur aşkına tutulduğu anı şöyle tanımlıyor: ‘Her sabah uyandığımda bu harika manzarayı görebilseydim, ağzım kulaklarıma varırdı.’ 19. yüzyılın ünlü İskoç yazarı Robert Louis Stevenson da Cote d’Azur’un en büyük aşıklarından. Küçük yaşlarda kendini hayat boyu bırakmayacak bir hastalık geçiren Stevenson, dinlenmek ve tazelenmek için sık Güney Fransa’nın güneşli kıyılarını ziyaret eder. Kraliçe Victoria, Lord Mountbatten, Agatha Christie, Virginia Woolf, Winston Churchill ve daha bir çok hayran olduğumuz isim, Fransız Rivierası’nın popülaritesini artıran ünlü figürler.
Rusların, Cote D’Azur aşkı ise 1783’te 2. Catherine’nin Nice ve Villefrance’a 2 Rus Konsolosluğu inşa ettirmesiyle başlar. İmparatorluğunun bu ilk adımlarını, Rusya burjuvazisinin Baie des Anges (Melekler Koyu)’ı keşfetmesi izler. Nicolas Gogol, hayatının bir kısmını burada geçirir, dünyaca ünlü klasiklerini yazarken Cote D’Azur’un büyüleyici atmosferinden ilham alır. Tsar 1. Nicolas’nın eski eşi Alexandra Feodorovna, ağır bir hastalık geçirince Nice’te kışlık bir villa satın alarak kendini bu güneşli coğrafyanın dinlendirici havasına teslim eder. Elverişli ve iç açıcı iklim koşullarından olsa gerek, Cote d’Azur, yüzyıllar boyunca Rus aristokrasisinin ilgi odağı olur.
Rus sosyetesinin ultra lüx villaları, kıyı şeridi boyunca mantar gibi çoğalırken, Rus Prensi Lev Viktorovitch ve eşi, Nice’te bulunan şu anki adıyla Chéret Müzesi’sini satın alıp Rönesans mimarisine uygun bir villa yapmayı isterler. Fakat binanın inşası uzun sürünce villayı Amerikalı bir iş adamına satarlar. 1925’te devlet tarafından satın alınan villa, şu anda müze olarak kullanılıyor.
Amerikalı sosyetik çift Murphys’in Antibes’te Hotel du Cap ve ardından Villa America otellerini inşa ettirmesi ile bölgede Amerikalıların sayısı da artmaya başlar. Amerikalı ünlü yazarlar Dos Passos, Hemingway, F. Scott ve Zelda Fitzgerald, yıllarca Villa America’nın müdavimlerinden olurlar. Fakat her güzel şeyin bir sonu vardır. Murphys, oğulları hastalanınca Villa America’dan ayrılıp İsviçre’ye döner.
Cote D’Azur’un ağırladığı efsanevi isimlerden biri de ABD’li ünlü aktris Grace Kelly… Kelly, Monaco Prensi 3. Rainier ile evlenince Monaco Prensesi ünvanını alır. Sinema hayatına son veren Kelly, Cote d’Azur da üst düzey kesime hitap eden casino ve oteller zincirine hayat verir.
Kış soğuklarına teslim olduğumuz şu sıralar, sıcacık atmosferiyle Cote d’Azur’u incelerken içimiz ısındı! Güneş ışınlarının yılın hiçbir döneminde sırt çevirmediği bu harika coğrafyanın, yüzyıllar boyunca dünya burjuvazisinin gözdesi olması asla tesadüf değil! Güneş’in çok yakıştığı Fransız Rivierası, harika doğası, tarihi mirası, ekstra konforlu otelleri ve Michelin yıldızlı restoranlarıyla bu ünü sonuna kadar hak ediyor!
Fransız Rivierası, daha çok yaz aylarında müdavimlerini ağırlasa da kış aylarında da apayrı bir güzelliğe sahip. Kış soğuklarından sıkıldaysanız ve minik bir kaçamak planlıyorsanız, unutmayın ki buralarda hala güneşin tadını çıkaran bir yer var! Seyahatinize İtalya sınırından başlarsanız, Monte Carlo’dan Nice’e giderken zaman tünelinden düşüp kendinizi hala Ortaçağ’da yaşayan küçük bir Fransız kasabasında bulmanız mümkün; Èze!
Ünlü Alman filozof Nietzsche‘nin de 1880’lerde Eze‘de yaptığı kısa tatil sonrasında şehre hayran kaldığı ve hatta Thus Spoke Zarathustra’yı yazarken bu kasabadan ilham aldığı biliniyor. Bu yüzdendir ki bu Ortaçağ kasabası, Nietzche’nin ismi ile özdeşleşmiş. Nietzsche’s Path (Nietzche’nin Yolu) adı verilmiş bir tepeden eşsiz bir Akdeniz manzarası seyredilebiliyor.
Deniz kıyısındaki bir tepede üstüste yığılmış taş evlerden oluşan, begonvillerle süslü, yüzlerce yıllık mimarisini başarıyla koruyan bu sevimli kasabada konaklamak isterseniz, Cheteau Èze harika bir seçenek… Michelin yıldızlı gastronomik restoranında enfes bir yemek yiyebilir ve sonrasında panoramik Akdeniz manzaralı barında keyifli saatler geçirebilirsiniz.
Bize göre yeni yılın ilk ayı, tatlı bir Cote d’Azur kaçamağı ile #kutlamayadeger!